Lozan Antlaşması hakkında
Lozan Antlaşması, antlaşmanın 143 maddesinin yanı sıra, mağlup Türkiye ile I. Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında müzakere edilen 17 sözleşme, protokol ve deklarasyonu kapsamaktadır. Bu, Yunanistan ile Türkiye arasında yapılmış bir antlaşma değildir. Yalnızca birkaç hüküm doğrudan veya dolaylı olarak Yunan-Türk ilişkilerini ilgilendiriyor (nüfus mübadelesi ve savaş esirlerinin dönüşüne ilişkin olanlar gibi), makale ve metinlerin çoğunluğu savaşın bitiminden sonraki gidişatın düzenlenmesine odaklanıyor. . Bunların örnekleri arasında Osmanlı borcunun geri ödenmesi, af, Müttefik kuvvetlerin İstanbul’dan çekilmesi ve uluslararası telgraf sözleşmelerine katılım yer alıyor.
Lozan Antlaşması’nın günümüzdeki önemi nedir? Bir asır önce imzalanan barış anlaşmaları, özellikle sınırları belirleyen ve belirli bölgeler üzerinde egemenlik kuran hükümler nedeniyle uluslararası toplumun dikkatini çekmeye devam ediyor. Ayrıca Rumların, Türkiye’deki Rum azınlığa ve Yunanistan’daki Müslüman azınlığa ilişkin hükümlere de yoğun ilgisi var.
Türkiye’nin Lozan Antlaşması’nın geniş bir revizyonunu istediği yanılgısına kapıldık. Ancak bu doğru değil
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan askerden arındırma hükümlerinde değişiklik yapmakla ilgileniyor mu? Tam tersi. Bu hükümler Türk dış politikasının odak noktası olarak yer almakta ve sürekli olarak ülkenin çıkarlarına uygun olarak değerlendirilmektedir. Lozan Antlaşması’nın askersizleştirmeye ilişkin hükümleri, Türkiye’nin Temmuz ve Eylül 2021 ile Eylül 2022’de Birleşmiş Milletler’e gönderdiği üç mektuba temel oluşturdu. Doğu Ege’deki adalar. Türkiye’nin tek başına bu adaların silahsızlandırılmasına ısrarla vurgu yapması derin endişe kaynağı olmalıdır. Kamuoyunda Türkiye’nin Lozan Antlaşması’nın geniş çaplı revizyonunu istediği yanılgısına kapıldık. Ancak bu doğru değil. Gerçekte Türkiye seçici olarak anlaşmanın belirli hükümlerine atıfta bulunuyor ve bizi bunları ihlal etmekle suçluyor.
Erdoğan Lozan Antlaşması’nda neyi revize etmeyi hedefliyor? Erdoğan yalnızca sınırlar ve azınlıklarla ilgili hükümlerin revize edilmesiyle ilgileniyor.
Lozan Antlaşması’nın revize edilmesi konusunda ne düşünüyoruz? Açıkçası, hiçbir şey. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 62.2 maddesine göre, sınır belirleyen bir antlaşma, bu özel hükümler açısından feshedilemez. Bu nedenle sınırlarla ilgili hükümler değişmez. Azınlıklarla ilgili olarak, Rum azınlığın İstanbul, İmroz ve Bozcaada’dan uzaklaştırılması, her türlü ikili görüşmeyi, Türkiye’nin Müslüman azınlığın işlerine müdahale etme yönündeki tek taraflı iddiasına dönüştürüyor. İçinde bulunduğumuz çağda, Yunan vatandaşlarını ilgilendiren konulara üçüncü bir devletin kurumsal müdahalesi kesinlikle düşünülemez.
Adaların askerden arındırılması hukuki bir anlaşmazlık değil mi? 1974 yılında, BM Şartı’nın bize meşru müdafaa hakkı tanıyan 51. maddesini gerekçe göstererek, tüm doğu Ege adalarının hızlı bir şekilde militarizasyonunu başlattık. Daha sonra 1995’te ve yine 2015’te yeni deklarasyonlarla “Yunanistan Cumhuriyeti’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, milli savunma ve milli güvenliğinin korunması amacıyla aldığı askeri faaliyet ve tedbirleri kapsam dışı bıraktık” ”Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisi dışındadır. Lozan Antlaşması hükümlerine göre yargı denetimine tabi olmayan bir ulusal egemenlik meselesi olarak algıladığımız için bu eylemi gerçekleştirdik. Bu duruşumuz 29 yıldır milli duruşumuzdur. Neyse ki, Birinci Dünya Savaşı döneminden kalma kılıçlar ve makineli tüfekler (Lewis silahları) ile ilgili hükümler, bize bu özel hükümlerin güncelliğini yitirdiğini ve artık uygulanamayacağını iddia etmek için hukuki fırsat sağlıyor.
Türkiye ülkemize yönelik tehditlerini geri çekse ve Ege Ordusunu terhis etse askerden arındırmayı düşünür müyüz? Adalar, Türkiye’nin açık tehditlerine bakılmaksızın tamamen silahlı ve askerileştirilmiş durumda kalmalıdır. Türkiye coğrafyası, güçlü askeri kuvvetlerin anakaradan kıyılara hızlı ve tedbirli bir şekilde intikal etmesine olanak sağlamaktadır. Bunun aksine, adalara bırakın teçhizatı, asker göndermek bile son derece zorlu bir çabadır. Kıbrıs’ın işgali, 1967’de Yunan cuntasının Yunan alayını adadan sürdüğünde görüldüğü gibi, askerlerin geri çekilmesinin sonuçlarını vurgulayan kalıcı bir ders işlevi görüyor.
Angelos Syrigos, Yeni Demokrasi milletvekili ve Atina Panteion Üniversitesi’nde uluslararası hukuk ve dış politika alanında doçenttir.