İnsan hakları grubu, Lübnan ve Kıbrıs’ın mültecilerin insan haklarını ihlal ettiğini ve bunun için AB fonlarının ödendiğini iddia ediyor
Küresel bir gözlemci kuruluşun Çarşamba günü yayınladığı rapora göre, deniz yoluyla göçü düzenleme girişimi kapsamında Lübnan’a gönderilen Avrupa yardımı, insan haklarını ihlal eden uygulamaları finanse ediyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü raporunda, göçü sınırlama politikasının bir parçası olarak Kıbrıs yetkililerinin Suriyeli mültecileri fiziksel olarak Lübnan’a geri gönderdiği ve Lübnan güvenlik güçlerinin onları sınır dışı ettiği belirtildi.
Kaçakçı tekneleriyle Lübnan’dan ayrılmaya çalışan 16 Suriyeliyle yapılan görüşmelere dayanan raporda, bunlardan 15’inin “Lübnan ve/veya Kıbrıs makamları tarafından insan hakları ihlallerine uğradığı” tespit edildi.
Hak grupları, hem Lübnan hem de Kıbrıs’taki yetkililerin olası göçmenler ve sığınmacılarla başa çıkma taktiklerini sık sık eleştirdi. İki ülkenin yetkilileri herhangi bir yasayı ihlal ettiklerini reddediyor ancak karşı karşıya kaldıkları göç karşısında bunaldıklarını söylüyorlar.
2019’dan bu yana ciddi bir mali krizle boğuşan Lübnan, yaklaşık 775 bin kayıtlı Suriyeli mülteciye ve yüz binlerce kayıtsız mülteciye ev sahipliği yaparak, kişi başına düşen en yüksek mülteci nüfusuna sahip ülke konumunda.
Lübnanlı siyasi yetkililer, Batılı ülkelerin mültecileri yeniden yerleştirmeleri veya Suriye’ye geri dönmelerine yardımcı olmaları için baskı yaptı – gönüllü olsun veya olmasın. Aynı zamanda Lübnan, göçmen kaçakçılığını durdurmak için Kıbrıs ile bir anlaşmaya sahip ve sınır kontrolü için Avrupa Birliği ve Avrupa ülkelerinden önemli miktarda fon aldı.
Bazı durumlarda, Lübnan ordusu tarafından Kıbrıs’a deniz yoluyla gitmeye çalışırken yakalanan Suriyeli mülteciler Lübnan-Suriye sınırına götürüldü ve Suriye tarafına bırakıldı, dedi İnsan Hakları İzleme Örgütü. İddiaya göre, bazıları daha sonra Suriye ordusu tarafından gözaltına alındı, diğerleri ise kaçakçılar tarafından Lübnan’a geri dönmek için gasp edildi.
Bu arada Kıbrıs, Nisan ayında Suriyeli sığınmacı başvurularının işlenmesini askıya aldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kıbrıslı yetkilileri Lübnan’dan gelen sığınmacıları taşıyan tekneleri zorla geri çevirmekle suçladı.
Raporda, bazı durumlarda Kıbrıslı yetkililerin sığınmacıların karaya çıkmasını zorla engellediği, diğer durumlarda ise kıyıya ulaşmalarına rağmen “sığınma talebinde bulunma fırsatı verilmediği” ve bunun yerine gözaltına alınıp Lübnan’a geri gönderildikleri, ardından bazılarının Suriye’ye sınır dışı edildiği belirtildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, “Hem Lübnan hem de Kıbrıs makamları tutuklama sırasında ve gözaltında aşırı güç kullandı” dedi.
Raporda, Avrupa Birliği ve Avrupa ülkelerinin Lübnan’a 2020’den 2023’e kadar sınır yönetimi için yaklaşık 16,7 milyon avro (18,5 milyon $) verdiği, “çoğunlukla Lübnan’ın düzensiz göçü önleme yeteneğini açıkça artırmayı amaçlayan kapasite geliştirme projeleri şeklinde” olduğu belirtildi. Ağustos ayında Avrupa Birliği, “Lübnan’da 2025’e kadar sınır yönetimi geliştirme projelerinin uygulanmasına devam etmek” için 32 milyon avro (35,3 milyon $) daha tahsis etti.
Kıbrıs Göç ve Uluslararası Koruma Bakan Yardımcısı bir açıklamada sözde geri itmeler gerçekleştirdiğini reddetti. Kıbrıs’ın “küçük bir cephe ülkesi” olduğunu ve “son birkaç yıldır büyük göç akışları aldığını” belirtti.
Açıklamada, “Devletin ek göçmenleri barındırma kapasitesi aşırı zorlanıyor” denildi. “Bu nedenle, yasal yükümlülüklerimiz ile sahadaki gerçekler arasında bir denge kurmayı amaçlıyoruz.”
Lübnan Genel Güvenlik ajansı, Human Rights Watch’a 1 Ocak 2022 ile 1 Ağustos 2024 arasında 15 ayrılan teknede 821 Suriyeli de dahil olmak üzere 1.388 kişinin Lübnan’dan ayrılmaya çalışırken yakalandığını bildirdi. Genel Güvenlik, “bilgisi olduğu ve koordine ettiği her sınır dışı işleminin uluslararası insan hakları hukuku standartlarına tabi olduğunu” savundu.
Avrupa Komisyonu Göç ve İçişleri Genel Müdürlüğü’nün Geçici Genel Müdürü Beate Gminder, raporun bulgularına yanıt olarak, komisyonun “haksızlığa ilişkin iddiaları çok ciddiye aldığını” ancak “temel hakların ihlaline ilişkin her türlü iddiayı soruşturmanın” ve haksızlığı kovuşturmanın ulusal makamların sorumluluğunda olduğunu söyledi.