Mbaye Diagne; Bir futbol seyyahı
Kasımpaşa’nın Ocak ayında transfer ettiği 1.91’lik santrfor, Senegal’de başlayan futbol macerasında, İtalya, Fransa, Belçika, Suudi Arabistan, Macaristan ve Çin’in ardından Türkiye’de forma giyiyor. Suudi Arabistan ve Çin tecrübelerini “ailem içindi” diyerek açıklayan 26 yaşındaki golcü, genç yaşta seçildiği ama hiç resmi maça çıkamadığı Juventus’un formasına ulaşmayı hayal ederken, yakın hedef olarak da Dünya Kupası finallerinde Senegal Millî Takımı’nda yer almayı görüyor.
28 Ekim 1991 Dakar, Senegal doğumlusun. Dakar’da nasıl bir hayatın vardı? Aileni bize tanıtabilir misin?
Çocukluğum Dakar’da geçti. Orada arkadaşlarım ve sevdiklerimle birlikte oldukça güzel, sevimli bir çocukluk geçirdim. Annem ev hanımı. Annemle babam boşandı ve annem şimdi başka biriyle evli. Kendisiyle gayet iyi anlaşıyoruz. Birbirine bağlı bir aileyiz. İki erkek, iki kız kardeşim var ve kardeşlerimden biri de benim gibi futbol oynuyor.
Sendeki futbol yeteneğini ilk keşfeden kimdi?
Her çocuk gibi ben de arkadaşlarımla futbol oynayarak başladım. Okuldan çıkar çıkmaz hemen üstümü değiştirip arkadaşlarımla futbol oynamaya giderdim. Futbol oynamayı çok seviyordum. Ben futbol oynarken annem ya da diğer akrabalarımız beni izleme fırsatı bulamadı. Çünkü arkadaşlarımla hep sokakta oynuyordum. Daha sonra bir turnuvaya katıldım. O turnuvayı annem de izlemek istedi. Benim nasıl oynadığımı merak ediyordu. Beni izledi ve beğendi. İtalya’da yaşayan dayımı arayıp, gerçekten iyi oynadığımı söyledi. Dayım da “İznim olduğu zaman Dakar’a gelip Mario’yu izleyeceğim. Eğer yapılabilecek bir şey varsa ben size yardımcı olurum” dedi. Tatildeyken Senegal’e geldi. Tabiî biz o zamanlar arkadaşlarımla sokak futbolu oynuyorduk. Ayağımızda futbol ayakkabıları değil lastik ayakkabılar vardı. Dayım bana İtalya’dan ayakkabılar ve kıyafetler getirdi. Onlarla oynadık. Dayım beni izledikten sonra futbolcu olabileceğimi düşündü ve İtalya’ya götürdü. Orada denemelere katıldım. Kolay bir süreç değildi çünkü küçük bir çocuktum. İki sene boyunca İtalya’da kaldım ve çeşitli takımlara gittim. En sonunda da benim için inanılmaz bir rüyayı gerçekleştirip Juventus’la sözleşme imzaladım. Gerçekten harika bir tecrübeydi. Fantastik bir andı benim için. Çünkü Dakar’dan gelip İtalya’da Juventus’la sözleşme imzalamak, benim gibi küçücük bir çocuk için gerçekten ulaşılmaz bir hayaldi. Ben de bu hayali gerçekleştirmiş oldum.
İtalya’ya ilk gittiğinde A.S.D. Brandizzo takımında başlıyorsun. Orada nasıl bir eğitim aldın?
Brandizzo genç oyuncular için bir futbol akademisi gibiydi. Tabiî akademi derken gözünüzde Kasımpaşa gibi bir takım canlanmasın. Çünkü Kasımpaşa bir Süper Lig ekibi ve buranın da bir akademisi var. Ama Brandizzo, İtalya 5. Ligi’nin bir takımıydı. Küçük bir akademiydi. Küçük ve hoş bir şehirdi. Aynı zamanda zengin de bir yerdi. Altyapı eğitimine çok önem veriyorlardı. Benim için orada başlamak normal sayılmalı. İtalya’ya yeni gitmiştim ve adım adım ilerlemem gerekiyordu. Oradan başladım. Ama oradan başladığımda daha yüksek seviyelere ulaşabileceğimi de gösterdim. Çok gol attım ve çok başarılı oldum. Benim için harika bir tecrübeydi. Orada oynayan tek yabancı oyuncu bendim. Onun dışındaki oyuncuların hepsi İtalyandı. İnsanlar bizi izlemeye, desteklemeye, moral vermeye gelirdi. Oradaki anlar da gerçekten değerli anlardı benim için. Brandizzo’da iyi mücadele ettim, iyi bir performans gösterdim. Kendi yaş grubumda 40 gol attım. Bu performansın ardından beni bir üst kategoriye geçirmeye karar verdiler.
Bu etkileyici performanstan sonra Juventus’a transfer oluyorsun. Biraz önce bunu “bir hayali gerçekleştirmek” olarak tanımladın. Juventus’un seni nasıl seçtiğini anlatır mısın?
Brandizzo’dan sonra aslında Bra’ya gittim. Bra yarı profesyonel bir takım gibiydi. 3. Lig’de mücadele ediyorlardı. Bra’ya gittikten sonra şunu gördüm, insanlar alt liglere ilgi duyuyor ve o liglerdeki oyuncuları izliyor. Orada da 23 gol attım ve bir anda Serie B takımlarının gözdesi oldum. Birçok takım beni transfer etmek istiyordu. Ben de bu ilginin farkındaydım ama sonra Juventus ismini duyunca çok heyecanlandım ve elbette onlarla anlaşmaya karar verdim. Brandizzo’dan sonra Bra’ya geçişim ve oradaki iyi performansım beni Juventus’a taşımış oldu.
Juventus seni alır almaz Fransa’nın AC Ajaccio takımına kiralık olarak veriyor. Sezonun ikinci yarısında ise Belçika’nın Lierse takımına kiralık olarak gidiyorsun. Bu kadar hızlı kulüp değiştirmenin sebebi neydi? Fransa ile Belçika’da yarımşar sezon geçirmek sana neler kattı ya da kaybettirdi?
İyi bir tecrübeydi diyebilirim. Sürekli şehir değiştirdim. Yeni bir şehir tanıdım. Zor tarafları da vardı. Özellikle adaptasyon konusu çok zordu. Çünkü 6 ayda bir takım değiştirmek, başka bir şehre gitmek kolay değildi. Özellikle Ajaccio’dan sonra Lierse’ye gitmek ve adapte olmak çok zor oldu benim için. Ajaccio’da yabancı kuralıyla alâkalı bir problem çıktı. Oynayamadım ve transfer döneminin açılmasını beklemek zorunda kaldım. Çünkü Fransa’da oynayabilmek için ya Avrupa pasaportunuzun olması ya da millî takımda belli bir sayının üzerinde forma giymeniz gerekiyordu. Avrupa pasaportum yoktu ve o dönemde genç olduğum için millîlik kriterlerini de karşılayamıyordum. Orada böyle bir problem yaşadığım için Lierse’ye geçtim. 11 maç oynadım ve 7 gol attım. Fena bir performans göstermedim ama kiralık bir oyuncu olmanın zorluklarından birisi de her seferinde Juventus’a geri dönmek zorunda kalmamdı. Gittiğim kulüpte iyi oynasam da oynamasam da eninde sonunda Juventus’a dönüyordum. Yine öyle oldu ve Juventus’la bir hazırlık dönemi geçirdikten sonra Suudi Arabistan’a gittim. Bu kadar kısa sürede şehir, takım ve ülke değiştirmenin hem iyi hem de zor yanları vardı. Özellikle Lierse’de iyi bir performans gösterip tekrar Juventus’a geri dönmek işleri biraz daha karmaşıklaştırdı.
Kariyerindeki hızlı değişimin bir türlü bitmek bilmediğini görüyoruz. Lierse’den dönünce Juve seni bu kez yine yarım sezonluğuna Suudi Arabistan’ın Al-Shabab Riyad takımına kiralıyor. Sezonun diğer yarısında ise bu kez Belçika’nın Westerlo takımına gidiyorsun. Suudi Arabistan’da neler yaşadın ve sonrasında ikinci Belçika maceran nasıl geçti?
Aslında benim için iyi bir dönemdi. İtalya’ya çocuk yaşta gitmiş ve daha sonra Juventus’la sözleşme imzalamış birisinin diğer takımlara kiralık olarak gitmesi ve gittiği her takımın kendi ülkesinin Süper Ligi’nde yer alıyor olması, oldukça iyi bir durumdu benim için. İyi bir dönem olarak nitelendirebilirim. Arabistan’a gitmeye karar verdim, çünkü çok iyi bir teklif aldım. Avrupa’da kazandığımdan çok daha fazla bir para teklif edildi. O yüzden oraya gitmek istedim. Gitme kararımı Juventus’a bildirdim. Juve başlangıçta bu teklife sıcak bakmadı ve bana izin vermedi. Orasının gözden uzak bir lig olduğunu, genç bir oyuncu olarak Juventus’ta kalmamın daha doğru olacağını söylediler ama benim için o teklif maddi açıdan güzel bir teklifti. Juventus’a bu teklifi kabul etmek istediğimi söyledim. Çünkü artık para kazanmak ve aileme yardımcı olmak istiyordum. Nihayetinde Suudi Arabistan’a gittim. Ama oraya alışmak gerçekten zordu. Çünkü Avrupa’daki futbol anlayışıyla Arabistan’daki çok farklıydı. Evet, ben de Müslüman bir oyuncuyum ama bulunduğum ortamda futbola bakış açısı tamamen farklıydı. Adaptasyon çok zordu. Evet, orada iyi para kazandım ve aileme yardımcı olabildim. Ama 6 ay sonra menajerime tekrar Avrupa’ya dönmek istediğimi söyledim. O dönemde de Avrupa’dan beni isteyen kulüplerden birisi Belçika’dan Westerlo’ydu. Daha sonra Westerlo ile bir anlaşmaya vardım ve Arabistan macerasından sonra Avrupa’ya dönmüş oldum.
Westerlo’da yarım sezon forma giydikten sonra Juventus’a geri dönüyorsun ancak İtalyanlar bu kez seni Macaristan’ın Ujpest takımına satıyor. Macaristan’da da 6 ay geçiriyorsun. Orada neler yaşadın? 6 ay sonra ise bu defa Çin’e transfer oluyorsun. Çin’deki iki sezonun nasıldı?
Aslında Juventus satışımın yüzde 100’ünü yapmadı. Yüzde 50 Juve, yüzde 50 Ujpest olacak şekilde satış yapıldı. Ujpest’e gittikten sonra iyi bir performans gösterdim. Oradan aldığım teklif benim için iyiydi. Kalitemi gösterme fırsatı buldum ve 17 maç oynadım. Ujpest gerçekten çok iyi bir takımdı ve bu durum bana çok yardımcı oldu. 17 maçta 11 gol attım. Orada gösterdiğim iyi performanstan sonra Avrupa’da başka takımların da ilgisini çektim. Bu takımların başında Sporting Lizbon geliyordu. Sporting’le her konuda anlaştım. Sözleşmeyi imzalamak üzereydim. Ama bir menajer araya girdi ve bana Çin’den teklif olduğunu söyledi. O teklifin gerçekleşmesinin imkânsız olduğunu söyledim. Çünkü Sporting’le her konuda anlaşmak üzereydim. Sadece küçük detaylar kalmıştı. Ama gelen teklif inanılmaz bir rakamdı. Reddetmesi çok zordu. Çünkü Sporting’le yapacağım kontratın yaklaşık 5 katına karşılık geliyordu. Ve o anda bir seçim yapmak zorundaydım. Çünkü bu tarz teklifler, futbol hayatınız boyunca çok fazla karşılaşabileceğiniz teklifler değil. Evet, Lizbon’da oynasaydım millî takıma gitme şansım daha yüksekti. Daha farklı bir seviyenin oyuncusu olacaktım. Kariyerim için belki daha farklı bir adım olacaktı. Menajerimle birlikte bir otel odasında oturduk. Düşündük ve bunun tartışmasını yaptık. Babamı aradım. Benim için en önemli şey ailemdi. Bu teklifi kabul edersem ailem için birçok şey yapabilecektim. Tabiî işin Ujpest ve Juventus tarafı da vardı. Ben Çin’e gidince, onlar daha fazla para kazanacaktı. Bu tartışmalardan ve babamla konuştuktan sonra ailemi ön plana alıp Çin’den gelen iki yıllık teklifi değerlendirmeye karar verdim. Bu teklifi kabul ettiğimi onlara ilettim. Böylece Çin maceram başlamış oldu.
Bu yılın Ocak ayında Kasımpaşa ile yolların kesişti. Buraya transferin nasıl gerçekleşti?
Çin’de iyi futbol oynadım, iyi işler yaptım. İlk yılım adaptasyon olarak çok zordu. Yine de 17 gol attım. Belirli bir şöhret yakalamıştım. Orada devam etmek için önümde birçok seçenek vardı. Çünkü artık isim yapmış bir oyuncuydum. Ancak Çin’de oynamaya devam edersem millî takıma gitmem çok zor olacaktı. Çin macerası benim için iki yıllık fedakârlık gibi bir şeydi. Çünkü dilini çok zor öğrenebileceğiniz, çok uzak bir yerde futbol oynamak bazı şeyleri zorlaştırıyordu. Maddi anlamda ise her şey yolundaydı. 25 yaşında bir oyuncu olarak orada iki yıllık tecrübeden sonra tekrar Avrupa’ya dönmek ve kalitemi göstermek istedim. Millî takımda oynayabilmek ve daha yüksek hedeflere ulaşabilmek için oldukça doğal bir seçimdi. Avrupa’ya döndükten sonra başka takımların ilgisi oldu. Menajerlerle konuştuk. Teklifi getiren insanlarla tartıştık ve Kasımpaşa’da karar kıldık. Çünkü Kasımpaşa çok ciddi bir ekip. Oldukça güçlü bir kadrosu ve belirli bir amacı olan bir takım. Karşılıklı olarak birbirimize yardımcı olabilirdik. Bunu düşündüğüm için bu teklifi kabul etmeye karar verdim. Burada olduğum için çok mutluyum. Buraya gelmeden önce bana anlattıklarından daha fazlasını Kasımpaşa’da bulmuş oldum. Çünkü eğer böylesi bir teklif karşıma çıkmasaydı Çin’den ayrılmak ya da Türkiye’yi seçmek çok kolay değildi benim için… Daha fazla düşünmem gerekirdi. Ama şu an burada olduğum için çok mutluyum.
26 yaşında olmana rağmen tam anlamıyla bir futbol seyyahısın. Dünyanın birbirinden ilginç yerlerini gezmiş ve futbol oynamışsın. Geriye dönüp baktığın zaman bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Evet, ama bu gezginlik tamamen benimle alâkalı bir durum değildi. Bana bağlı bir şey değildi. Bunu gerektiren bazı durumlar oldu. Farklı yerlere gitmem gerekti. Futbol aslında biraz da böyle. Çin’de çok güzel iki yıl geçirdim. Burada 1.5 yıllık sözleşme imzaladım. Bu süreçte takıma odaklanmak ve elimden geleni yapmak istiyorum. Ama karşınıza neyin nasıl çıkacağını hiç bilemiyorsunuz. Burada çok iyi oynadıktan 6 ay sonra gelip başka bir takım sizi isteyebilir ve Kasımpaşa da isterse siz de o takıma gitmek zorunda kalabilirsiniz. Tabiî bu düşündüğüm bir şey değil. Bunu örnek olması için söylüyorum. Bu 1.5 sene boyunca Kasımpaşa’da olmak ve elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Ama futbol böyle bir şeydir. Kısa sürede iyi performans gösterirseniz başka takımların ilgisini çekebilirsiniz. Ve eğer oynadığınız takım, gelen teklifi değerlendirmek isterse ayrılmanız gerekebilir. Benim transferlerim her zaman bana bağlı değildi. Kimisinde durumlar bunu gerektirdi. Şu an Kasımpaşa’dayım. 1.5 sene burada kalmak istiyorum. Ama futbolun neler getireceğini hiçbirimiz bilemiyoruz.
Senegal, İtalya, Fransa, Belçika, Suudi Arabistan, Macaristan, Çin ve sonunda Türkiye’de forma giymiş bir oyuncu olarak Süper Ligimizi nasıl buldun? Oynadığın ve takip ettiğin liglerle bizim ligimiz arasında nasıl farklılıklar var?
Türkiye Ligi oldukça zor bir lig. İzlenme oranı da yüksek. İnsanların ilgisini çeken bir lig. Üç sene önce Belçika’da oynadığım dönemi düşünüyorum; Belçika Ligi de oldukça ilgi çekiciydi. Ama şu an iki ligi karşılaştırınca Türkiye’nin daha önde olduğunu söyleyebiliyorum. Çünkü burada çok büyük oyuncular var. Burası hiç kolay bir lig değil ama Fransa ve İngiltere kadar zor da değil. Profesyonellik seviyesi çok yüksek. Şu an bana, “Belçika mı, Türkiye mi?” diye sorsanız Türkiye’de oynamayı tercih ederim. Ya da “Çin mi, Türkiye mi?” diye sorsanız cevabım yine Türkiye olur. Profesyonellik seviyesi, insanların futbola bakış açısı, ilgi seviyesi, izlenirliği daha yüksek. Çok güzel statlar var. Bütün takımlar oldukça iyi futbol oynamaya çalışıyor. Burası zor ve ilgi çeken bir lig. Oynaması da çok keyifli bir lig…
1.91’lik boyunla hücum hattının her bölgesinde görev yapabiliyorsun. Fizik ve görünüş olarak da Mario Balotelli’ye benziyorsun. Kendine hangi oyuncu ya da oyuncuları örnek alıyorsun?
Drogba, Eto’o, El Hadji Diouf gibi oyuncuları örnek alıyorum. Balotelli de bunlardan birisi. İtalya’ya gittiğimde Balotelli çok güçlü bir figürdü. Oraya giden yabancı bir oyuncu olarak Inter’de bu kadar güçlü bir karakteri gördüğünüzde; fizik olarak size benzeyen, sizinle aynı renkte olan bir oyuncuyu gördüğünüzde onu örnek almanız ve onun gibi olmaya çalışmanız oldukça normal. Ben de Bra’da Balotelli’nin kardeşine karşı oynadım. Balotelli, Inter’de çok güçlü bir oyuncuydu. Evet, bazı saçmalıklar yaptı ama oldukça iyi bir oyuncu.
Çalıştığın onca teknik adamla karşılaştırdığın zaman Kemal Özdeş’in ne gibi farklılıkları var?
Ajaccio’da Fabrizio Ravanelli gibi ünlü bir hocayla, Suudi Arabistan’da Mourinho’nun yardımcılığını yapan Jose Morais’le çalıştım. Juventus’a gittiğimde takımın başında Antonio Conte vardı. Çin’de üç farklı teknik adam gördüm. Sırp Dragomir Okuka, Portekizli Jaime Pacheco ve son olarak da Almanların ünlü futbol adamı Uli Stielike ile çalıştım. Burada ise Kemal Özdeş Hocayla çalışıyorum. Onun hakkında çok fazla şey söylemem mümkün değil çünkü çok fazla tanımıyorum. Buraya geleli iki ay oldu ve her şeye adapte olmaya çalışıyorum ama kurduğu kadro ve yaptığımız işe bakınca her şey iyi görünüyor.
Dünyayı bu kadar çok gezen bir oyuncu olarak Mbaye Diagne’nin en büyük hedefi nedir? Juventus içinde ukde olarak kaldı mı?
Evet, bir gün Juventus’a dönmeyi çok isterim. Çünkü çok sevdiğim bir takım ve kadro… Ama şu anda kulübümle 1.5 yıllık kontratım var. Bu süre boyunca elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Ben bir forvet oyuncusuyum. Kendi kalitemi, özelliklerimi biliyorum. Şimdiye kadar gittiğim her ligde goller atmayı ve takımıma katkı sunmayı başardım. Burada da aynı şeyi tekrarlamak istiyorum. Gol atacağımı biliyorum ama bu hem oynayacağım süreye hem oynayacağım maçlara bağlı olarak değişecektir. 1.5 sene boyunca burada elimden gelenin en iyisini yaptıktan sonra fırsatları değerlendirip, kendime bir yol çizeceğim. Buraya henüz geldim ve konuşmak için erken. Elimden gelenin en iyisini yapıp, takıma katkıda bulunmak istiyorum.
Senegal Millî Takımı hakkındaki düşüncelerin nedir?
Millî takımla alâkalı bir üzüntüm var. Yayınlanan 35 kişilik bir liste vardı ve ben de o listedeydim. Buraya geldiğimden beri 9 maç oynadım ve 6 gol attım. Kendimi formda hissediyor ve milli takıma seçileceğimi düşünüyordum. Daha sonra 30’a düşen listede ise yer almadım. Bu da beni biraz üzdü. Ama bu önümüzdeki hazırlık maçlarıyla ilgili bir liste. Kesin Dünya Kupası kadrosu değil. Onun için daha zaman var. Göstereceğim performansla daha sonraki hazırlık maçlarında ve sonunda da Dünya Kupası’nda olmak istiyorum. Çalışmaya devam edeceğim.
İstanbul’da nasıl bir hayatın var?
Oldukça güzel. Boş zamanlarımda ailemle, oğlumla vakit geçiriyorum. Alışverişe gidiyoruz. Buradaki ünlü yerlere gidip tanımaya çalışıyoruz. Şu anda İstanbul’da ailemle birlikte güzel bir hayat yaşıyoruz.
Afrikalı oyuncuların genelde ülkelerinde yardım faaliyetlerinde bulunduğu bilinir. Senin de böyle bir organizasyonun ya da yardım faaliyetin var mı?
Senegal’de bir futbol okulum var. Doğup büyüdüğüm mahalleden çıkan tek profesyonel oyuncu benim. Bu yüzden beni ve ailemi orada herkes tanır. Ben de oradaki herkesi tanırım. İhtiyacı olan insanlar ailemin evine gidip ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayabilir. Bu dünyanın her yerinde var. Yemek bulamayan insanlar gördüm İtalya’da… Dünyanın her yerinde var bu durum. Afrika’da biraz daha fazla… Ben onlara yardım etmekten mutluluk duyuyorum. Eğer yemek için erzak yardımı gerekiyorsa, elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Çin’de oynarken Senegal’de futbol oynamak isteyen çocuklara ihtiyaç duydukları malzemeleri gönderirdim. Kullanılmayan şeyleri oradaki çocuklara yollardım. Dediğiniz gibi bunu birçok Senegalli oyuncu yapıyor. Ben belki çok fazla fakirlik görmedim ama bunu yaşayan insanlara yardım etmek beni mutlu ediyor. Belli bir ekonomik refaha ulaşmış oyuncular bu yardımları yapmaya çalışıyor. Ben de elimden geldiğince çocuklara yardım etmeye çalışıyorum.
TFF